Hem Anadolu hem de Dünya kültüründe küpe doğum ve çoğalma ile ilgili bir semboldü. İşte bu yüzden de Çatalhöyük’te bulunan bazı ana tanrıça heykellerinin kulağı delikti. Anadolu’da ve Orta Asya Türk topluluklarında gelinlik kızlar, dokudukları halı ve kilimlerde küpe motifi kullanırlarsa bu, evlenmek istedikleri anlamına gelirdi. Anadolu dokumalarında sık görülen küpe motifi evlilik öncesi bir aşama olan nişanlılığı sembolize ediyordu. Hatta kültürümüzdeki “başı bağlı olmak” deyimi ya da “başlık parası” âdeti tarihî süreç içerisinde küpeyle ilgili olarak oluşmuştu. Küpenin nişanlılık alameti olarak kullanılmasına Anadolu’daki birçok Türk boyları arasında rastlanmaktadır.
Manas Destanı’nda da geçen, Kazak ve Kırgız Türkleri arasında sırğa saluv (küpe takmak) olarak bilinen geleneğe göre, kız istemeye gidildiğinde, istenen kızın kulağına baykuş tüyü ya da küpe takılır, böylece artık kız nişanlanmış sayılırdı. Başka birinin kızı isteyemeyeceği, onun başının bağlı olduğu ifade edilmiş olurdu. Yörük Türkmen geleneklerinde gelinin bir baş süslemesi olurdu ki bu da takıyla aynı anlamdaydı. Bu başlık erkek tarafının kız tarafına verdiği maddi düğün hediyesiydi. Altın, inci ve elmaslarla süslü olan başlığın parasını veremediği için evlenemeyen çok kişi olurdu. Bu nedenle de Anadolu’da “başlıkçı” denilen bir meslek dahi vardı. Zengin kadınlar ya da kuyumcular tarafından yapılan bu meslekte, düğünden önce gelin evine gelen bu kişiler gelinin başını bağlarlar, bu saç bağına ek olarak küpe bilezik ve kolyeler takarak gelini süslerlerdi. Düğün bitince erkek tarafı başlığı kiralama parasını öder ve başlıkçı da takıları alıp giderdi. İslamiyet’le birlikte Türk kültür hayatına giyim kuşamda tesettür anlayışı gelince kadının başını örtmeye başlamasıyla birlikte küpe görünmez hâle geldi. Küpenin sembolik yönü gündelik hayatta karşılığını bulamayınca, tesettür giyimde nişanlanmanın sembolü, açık kalan parmağa yüzük takma şekline dönüştü. Kadınlarda dişiliğin, doğurganlığın ve evlenme isteğinin sembolü olan küpe, erkeklerde ise savaşçı olmanın, kahramanlığın, aristokrasiye mensup olmanın, siyasi hâkimiyetin, esaretin, yeteneğin, bir hâkimiyete veya dini bir zümreye bağlılığın sembolü olarak kullanıldı.
“KÜPE YARIK”
Kelime Türkçe kökenli olup etimolojik sözlüklerde kulağa takılan süs ya da halka olarak tanımlanmaktadır. Divanu Lugati’t – Türk’te, kulağa takılan küpe ile ilgili olarak bir cinsiyet ayrımcılığına yer verilmediği gibi kelime aynı zamanda erkeklerin giydiği zırh, demir gömlek anlamında da kullanılıyordu. Erkeklerin kullandığı savaş giysisi olan zırha “küpe yarık” deniliyor, kadınların ve erkeklerin kullandığı halkaya “küpe” denilirken, yalnızca kadınların kullandığı kulağa takılan süs ise “ökmek” ve “tolgag” kelimeleriyle açıklanıyordu. Arkeolojik ve yazılı kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre küpe ve kemer (kur) Orta Asya’da kahramanlık gösteren Alplerin ve bey olmanın sembolüydü. Kur kuşak hükümdarlığın sembolü olup değerli taşlarla bezenmiş bir kemerdi. Ayrıca Türk alp törenlerinde askeri rütbe belirten kur kuşak, kama, kılıç ile birlikte küpe de kullanılırdı. Dede Korkut hikâyelerinde “kur kurma kuşaklı altın küpeli oğuz beyleri” diye bahsediliyordu. Oğuzlar’da yaygın olarak görülen küpe takma geleneğini bey ve alplere ait olan kurganlarda da takip etmek mümkündür. M.Ö. IV yüzyıla ait, tarihe “altın elbiseli adam” olarak geçen İskit buluntusunda, altın levhalarla süslü kemer, altın ve firuze küpeler bulunmuştu. Türk beylerinin taktığı küpeler genelde küçük, hafif ve altındandı. M.Ö. V. – III. yüzyıllar arasına tarihlenen Pazırık kurganlarından birinde de ahşap bir lahit içinde mumyalanmış Türk beyi altın halka küpesi ile bulunmuştu. VII. – VIII. yüzyıla ait Kırgızıstan, Kazakistan, Altay, Baykal Gölü, Moğolistan bölgesindeki dikili taşlarda da Göktürklere ait heykellerde erkekler küpeli olarak betimlenmişti. Göktürk hükümdarları halka küpe takar, halkanın ucundan bir detay figür sallanırdı. Yine aynı yüzyıla ait Turfan bölgesi Uygur duvar resimlerinde erkekler küpeli olarak resmedilmişti. Kuşanlar, Akhunlar Eftalitler’in paralarının üzerindeki hükümdar başları da küpe figürü ile betimlenmişti. Altay ve Yakut Türkleri’nin şaman davulunun üzerindeki insan figürünün kulakları da küpeliydi. Şamanın giydiği özel başlığın her iki yanından kulak hizasından büyük boncuklu püskül ya da sincap kuyruğu sarkıtılırdı. Birincisinin adı küpe, ikinci süsün adı da kulaktı. Sin tan-şu adlı Çin kaynağında Yenisey Kırgızları için; “erkekleri kulaklarına küpe takarlar cesurları ellerine iğne ile damga çekerler” diye yazmaktadır. Çin generali Çu çe-tu 656’da Türgişler’in Yen şehrine saldırarak altınları almak için 30 bin kulak kestiğini kaydetmişti. Sahayif-ül ahbar adlı eserde Timur’un inci küpeler taktığı, Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf’un değerli taşlardan küpelerinin olduğu kaynaklarda geçmektedir. 1180 tarihli Artuklu Bölgesi’ne ait bakır Selçuklu sikkelerinde de hükümdar halka küpe ile tasvir edilmişti. Ancak küpenin temsil ettiği anlam, Selçuklular’ın İran topraklarına hakim olmasıyla değişmeye başladı. Vezir Nizamülmülk Siyasetname adlı eserinde; “Huda, padişahı bütün insanların üstü yaratmıştır, padişah onlara daima kendilerini tanıyacak kölelik halkalarını kulaklarına takacakları ve çıkarmayacakları, itaat kuşağını bellerinden çıkarmayacakları şekilde davranır” diye yazıyordu. Çünkü İran kültüründe küpe takmak Türkler’deki gibi kahramanlık göstergesi değildi, bağlılık ve esareti simgeliyordu. Selçuklular hakim oldukların İran bölgesindeki kültürden de etkilendiler. Sultan Alparslan, Gürcistan seferinde bazı beyleri esir etmiş ve onların kulaklarına kendi adı yazılı halka küpeler takarak azad etmişti. İran tarzı bu küpeler büyük içi boş halka şeklinde olur ve üzerinde de bağlı olunan kişinin adı yazardı.
İslamiyeti ilk zamanlarda yüzeysel olarak kabul eden Oğuzlar, daha çok batini tarikatlara girerek küpeyi tarikata bağlı olmanın simgesi olarak da kullandılar. İran’da mitolojik dönemlerden beri devam eden kölelik küpesi ve itaat kuşağı XII. yüzyıla ait Farsname adlı eserde de geçiyor. Hükümdarların para vererek köle satın aldıkları ve kölelik küpesi ve başa bağlanan kumaş bant olmadan kölelerin hükümdar huzuruna çıkamadıkları belirtiliyordu. Yine Şehname de dönemin hükümdarı Feridun için; “Firuze tahtına oturdu, padişahların töresince başında tacı, boynunda gerdanlığı, kulağında küpesi vardı. Kulakları küpeli binlerce Çinli ve Rum köle yanında hizmete hazır olarak dizildiler” diye yazıyordu. Sembol anlamı İran’da olduğu gibi hem iktidarı hem köleliği temsil etse de milletlere göre farklı anlamlar taşısa da Orta Asya’da erkeklerin küpe takma geleneği İslamiyet’in kabulüyle birlikte ciddi bir azalma gösterdi. Çünkü İslamiyet erkeklerin takı takmasını hoş karşılamıyordu o nedenle bu gelenek özellikle Osmanlılar’da Kalenderîlik, Haydarilik, Bektaşilik gibi tarikatlarda, halktan erkeklerde sürdürülmeye devam etti. Kadınlarda evlilik sembolü iken Bektaşiler’de de evlenmeyeceğine söz veren dervişlerin simgesi oldu. Dervişler’in kulağı Balım Sultan Türbesi eşiğinde delinerek küpe takılır, Hz. Ali’nin kapısının kulu olduğu anlamına gelirdi. Bir anlamda da küpe, dervişlerin dünya işlerinden soyutlanıp yaratıcıya yönelmesiydi.
İNCİ KÜPENİN SIRRI
XIV. yüzyılda Ahiler, Şeyh ve müritler de sağ kulaklarına küpe takarlardı ki bu da bir anlamda mesleklerinin zirvesinde olduklarını gösteriyordu. Osman Gazi’nin torunları da küpe takmak istedikleri için bir sanatta uzmanlaşmak gereği duyduklarından, hat sanatı öğrenmeye merak salmışlardı. II. Beyazıt, 1492’de Manastır’da bir dereyi geçerken suikasta uğramış, dönemin tarihçisi Oruç Bey olayı şu şekilde nakletmişti; “Kulağı küpeli, haydar görünüşlü sünnetsiz taharetsiz, melun, kâfir padişahın yolu üzerinde durup yalın kılıç hazır edip, padişahın üzerine yürüyüp hücum etti. Suikasttan kurtulan Sultan Beyazıt, Rumeli’de ne kadar mezhepsiz varsa Anadolu’ya sürülmesini emretti.” III. Murat’ın oğlu Şehzade Mehmet’in 1582‘deki 52 gün süren ve kaynaklarda ayrıntısıyla anlatılan sünnetinde şehzadenin tören alanında yürürken sağ kulağında bir yakut küpe olduğu kaydedilmişti. Osmanlı’da çok az hükümdarın küpe taktığı ile ilgili bilgi bulunurken bunlardan biri Kanuni diğeri de Yavuz Sultan Selim’di. Topkapı Sarayı’nda Yavuz Sultan Selim’e ait olduğu düşünülen bütün lise tarih kitaplarında gördüğümüz, herkesin bildiği o meşhur küpeli resim, çok tartışıldı. Başındaki 12 dilimli taçtan dolayı resmin Şii Safeviler’in hükümdarı Şah İsmail’e ait olduğu ileri sürüldü. Şah İsmail, eski bir Türk tarikatı olan Haydari kalenderîlerin lideriydi. Küpe de bu tarikata mensup erkeklerin sembolüydü. Her iki hükümdarın minyatür çizimlerdeki benzerliği nedeniyle karıştırıldığı, resmin Şah İsmail’e ait olduğu, ayrıca muhafazakârlığa ve sadeliğe önem veren Yavuz’un küpe takmayacağı üzerinde duruldu. Tarihçiler Yavuz’un minyatürlerle hayatını anlatan Selimname adlı eserde de böyle bir bilgiye ve çizime rastlanmadığını belirtiyor, İran minyatürlerinde ise Şah İsmail’in küpeli çizildiğini kanıt olarak gösteriyorlardı. İnci Küpeli resmin kime ait olduğu gizemi tam çözülememiş olsa da Türk erkekleri binlerce yıl küpe taktılar. Küpeye kadınlardan çok daha fazla anlam yükleyerek; dini, siyasi, askeri duygularını binlerce yıl küpeyle ifade ettiler. İslamiyet’in etkisiyle küpe, kadın ve erkeğin dünyasındaki ifade gücünü yitirmiş olsa da, Türkler’in Müslüman oluşlarının ardından geçen neredeyse bin yıllık bir zaman dilimine rağmen kadim hâliyle dokumalardaki varlığını sürdürmektedir. Milletlerin hafızasının değişmesinin çok da kolay olmadığının ispatı gibidir küpe, çünkü bazen sembolik formda bir halının üzerinde, bazen bir delikanlının kulağında ona rastlayabilirsiniz.
VARLIĞINI SÜRDÜRÜYOR
Türk erkekleri binlerce yıl küpe taktılar. Küpeye kadınlardan çok daha fazla anlam yükleyerek; dini, siyasi, askeri duygularını binlerce yıl küpeyle ifade ettiler. İslamiyet’in etkisiyle küpe, kadın ve erkeğin dünyasındaki ifade gücünü yitirmiş olsa da, Türkler’in Müslüman oluşlarının ardından geçen neredeyse bin yıllık bir zaman dilimine rağmen kadim hâliyle dokumalardaki varlığını sürdürmektedir.
Pınar SÖZER
Tarihçi / Yazar
Kaynakça:
– Mine Erbek, Çatalhöyük’ten Günümüze Anadolu Motifleri
– Cihat Cihan, Türklerde Erkeklerin Kulağa Halka veya Küpe Takma Âdeti
– Ünsal Yılmaz Yeşildal, Küpe Motifinin Kültür Değişimi Kuramları Bağlamındaki Yolculuğu
Bir Cevap Yazın